background img

The New Stuff

Kendini Mutlu Et

Kendisiyle de mutlu olmalı insan, bazen. Ben de buna dahil olmak üzere, gerçekten çok fazla beklentiler çıkmaya başladı hayattan. Her şey bir yerlerden gelsin de mutlu olalım istiyoruz. Yalnızken de mutlu olabileceğimiz, vakit geçirip, sıkılmayacağımız çok şey var gerçekten. 

Mutlu olmanın çok zor olduğunu herkes düşünür ve bence de öyle. Aslında bu kişiye göre de değişkenlik gösterebilecek bir şey. Bazı insanlar vardır en ufacık şeyden çok fazla mutlu olurlar, bazı insanlar vardır ne yapsan bir türlü mutlu olamaz. O mutlu olamayan kişi, asla onun kişiliğinden değildir. Yaşadıklarındandır az çok. Darbe üstüne darbe yemiştir hayattan. 

Kendinizi güldürmenin çok fazla yolu var. Asla pes etmeyin, yorulmayın hayatta. Yorulsanız bile, bunu düşünmeyin. Hiç kimseye ihtiyacınız yok, hiç kimseye asla muhtaç değilsiniz. Hele ki, hayata... Hayata muhtaç olmayın, sürekli oradan bir şeyler istemeyin. Kendi kendinizi mutlu edin, kendi kendinizi güldürün. En kötü anınızda bile açıp komik bir video izlemek sizi gülümsetir. 5 saniyeliğine de olsa unutursunuz her şeyi. Sadece gülümsersiniz ve ... gülümsersiniz. 

Ve sakın unutmayın. Başka bir yerlerde sizden daha kötü olan milyonlarca insan var. Sahip olduklarınıza sahip olamayan ve gerçek mutlulukları elinden alınmış milyonlarca bebek, genç, yaşlı insan var. 

Bir Porsiyon Nefret

Bir nefret var ortada artık. Sevgiler tükenmiş ve nefret saçılıyor dört bir yana. Kokusu çıkıyor. Üzerinde alevi ve dumanı olan bir porsiyon nefret koyuyorlar önüme. Kokusu midemi bulandırıyor. Yeyip, yememekte tereddütlüyüm. Ya yiyeceğim ve bana davranıldığı gibi davranacağım ya da yemeyeceğim ve yapılan her şeye seyirci kalacağım.

Neden bana nefretle yaklaşan birini sevme zorunluluğunda hissedeyim ki. Herkesin hayatta ciddi anlamda ve ciddi nedenlerden dolayı nefret ettiği en az 1 kişi vardır. Size kötü davranan, özgürlüğünüzü engelleyen, hayatınızın güzel anlarınızı elinizden alan, kendi hayatı sizin hayatınızdan bin kat beter olduğu halde sizin hayatınızı hep daha kötü gören ve sürekli dile getiren bir insanı neden sevesiniz ki?

İşte sorun da şudur ki; bunları yapanlar ne yazık ki bazen en yakınlarınızdır. Ailenizdir, arkadaşınızdır, dostunuzdur, eşinizdir, sevgilinizdir. Ne yazık ki kendinizi onlara karşı bir sevgi beslemek zorunluluğunda hissetseniz de, sevemezsiniz.

Karar verdim, bu bir porsiyon, hala sıcacık olan nefreti, bölmeden atacağım ağzıma. Ne kadar seviyor olduğumu düşünsem de, bana nefret kusana, nefretimden armağan edeceğim.

Krem


Krem, dün akşam Atv ekranlarında saat 20:00'da başladı. Fragmanlarından az çok nasıl bir dizi olduğunu anlamış gibiydim, ta ki diziyi dün izleyene kadar.

Komedi tarzı bir dizi sanmıştım diziyi daha çok. Dün izlediğimde; dram gördüm, azıcık komedi gördüm, sihirli bir şeyler gördüm, saçmalık gördüm vs. Dizide gerçekten anlatılmak istenen her neyse, ben de dahil olmak üzere çoğu kişi anlamamıştır. 

Saçma bir dizi olmasına rağmen sonuna kadar izledim. Ne yalan söyleyeyim, saçmalıklarına daha da fazla gülsem de, ülkemizde izlenilebilecek tarzda bir dizi olduğunu düşünüyorum ve dizinin fanlarının yaş aralığı en fazla 15-16'ya kadar olur. Ülkemiz çocukları, sihire büyüye meraklı olduklarından.

Benim de Pazarları izleyecek herhangi bir şeyim olmadığı sürece Krem'i izleyeceğim. Dünün reyting sonuçlarına bakıldığında gayet başarılı bir çıkış yaptığını görebiliriz. Dizi, reyting listesinde 2. sırada. Tekrar bölümü ise 4. sırada. Yeni olduğu için izlenme oranlarının bu kadar fazla olması çok normal. Önümüzdeki haftalarda bu daha da bir netleşecektir. 

İlk fragman: 


Dizinin oyuncu kadrosu da şöyle: Duygu Yetiş
Kenan Ece
Ebru Akel
Larissa Gacemer
Devrim Yalçın
Haktan Pak
Şebnem Zorlu
Hülya Şen
Sezgin Erdemir
Alev Oraloğlu
Ece Önen
Ezgi Yentürk
Murat Ergür
Pelin Dinçer
Aydan Taş
Mehmet Teoman
Ayşen Gruda

Ben de terkedeceğim!

Bir ses duyuyorum, aniden kalkıyorum yerimden. Kalbim daha hızlı, daha sesli çarpmaya başlıyor. Sanki bir tane değil, bin tane kalbim var da hepsi ardı ardına çarpmak için yarışıyor. Sen geldin sanıyorum, beni almaya geldin sanıyorum. Koşuyorum kapıya doğru, kapalı. Gülümsüyorum belki saklanmışsındır, bana sürpriz yapacaksındır. Evin her köşesini, en ufacık yerine bile bakıyorum, orada mısın diye.

Odama tekrar dönüyorum, az önce seni düşlediğim yatağıma uzanıyorum yine. Tavanı izliyorum. Odamın tavanı bile anladı artık seni ne kadar sevdiğimi. Senden bile daha iyi biliyorum. Belki de benden bile... Çünkü hep aynı yere bakarak düşünüyorum seni. Hep odamın tavanında seni görüyorum. Yukarıdan, oradan beni izlediğini görüyorum. İki göz kırpmam sonrasında... Yoksun.

Alıyorum sigaramı elime, yapıyorum senin sevdiğin gibi kahvemi, hem sana küfrediyorum gittin de gelmedin diye hem de kendime küfrediyorum gideni hala bekliyorum, gelecek diye. Çekiyorum sigaramı uzun uzun içime, tam burama... evet tam göğüsümün orada bi baskı hissediyorum bir acı. Umrumda mı oluyor sanıyorsun? Senin bana yaşattığın acılardan sonra bunun adına acı mı denir, bilmiyorum.

Kulağımda hep bir ayak sesleri. Arkadan, uzaklardan gelen bir müzik sesi de var. Tam net duyamıyorum ama huzur veriyor.

Şimdi yanında olduğun kişiye sorsana... Seni benden daha çok sevebilir mi diye. Emin ol, susacak ve başını öne eğecektir. Yetmeyecek, kalkıp gidecek yanından, dönmeyecek geri. Bana kalacaksın, bana döneceksin yine. Gözlerime bakacaksın ve yine ''Hiç gitmeyeceğim.'' diyeceksin. Ben ise, bir sigara daha yakıp, gülümseyerek terkedeceğim seni.



Gaga ve Bloody Mary

Lady Gaga'yı daha önceki zamanlarda da çok dinler ve severdim. Hem farklı bir duruşu, tarzı hoşuma gidiyordu, hem de görünüşüne göre fazlasıyla insanları seven ve yadırgamayan bir kişi. Hayranlarına arkadaşıymış gibi davranan bir şarkıcı aynı zamanda. Çoğu insan Lady Gaga'yı farklı tarzından dolayı sevmez fakat Lady Gaga kendini farklılığıyla dünyaya tanıtmış ve sevdirmiş bir şarkıcı. İnternette gördüğüm bir sözü var Gaga'nın ve bu olayı gayet net açıklıyor: ''Siz bana farklıyım diye gülüyorsunuz, ben size hepiniz aynısınız diye gülüyorum.'' gibi sözdü.

1 hafta önce fazla sıkıntıdan Youtube'a girdim ve Gaga'nın dinlemediğim şarkılarını dinlemek istedim. Gaga'nın gerçekten beğenilmeyecek derece çok az şarkısı var. Yok denilebilecek kadar az. Benim çok fazla sevdiğim bir kaç şarkısı vardı fakat bu yeni dinlediklerim arasında diğerleri biraz gerilerde kaldı. Daha önce bu şarkıya nasıl denk gelememişim diye düşünüyorum ve 1 haftadır da sabahtan akşama kadar tek dinlediğim şarkı ''Bloody Mary'' adlı şarkısı. Şarkıda beni içine alan bir şeyler var. Bestesi olsun, nakarat kısmı sözleri olsun fazlasıyla güzel ve başarılı.. Klibi zaten olağan üstü bir şey, Gaga'nın her klibinin olduğu gibi.


Bloody  Mary: 

Bloody Mary, dediğim gibi bu sıralar kesinlikle favori şarkım. Genelde herhangi bir şarkıdan 3-4 gün dinledikten sonra sıkılırım, yeni şarkılar dinlemeye, aramaya başlarım. Bloody Mary hiç öyle olmadı. Yaklaşık 1 haftadır sabahtan akşama tek dinlediğim müzik oldu.

Bloody Mary dışında bir şarkısı daha var Gaga'nın, Bloody Mary'i dinlediğim gün dinlediğim.

The Edge Of Glory: 


The Edge Of Glory, ilk dinlediğimde pek hoşuma gitmemişti fakat ilk kez dinlememe rağmen dilime dolanmıştı. Dinledikçe kulağa hoş gelen şarkılardan. Aynı şekilde çok başarılı. Aynı zamanda klipte dikkatimi Gaga'nın saçları çekti. Klipteki saç stili çok hoşuma gitti Gaga'nın. 

Bu 1 haftadır sadece Gaga'nın şarkılarını dinliyorum ve pişman değilim çünkü çok güzel şarkıları var. Sizlerinde boş vaktinizde açıp dinlemediklerinizi dinlemenizi isterim. Her tarzdan insanın hoşlanabileceği fazlasıyla şarkı var.

Bol Şekerli Bayramlar


Bayramlar; uzaktakilerin bir araya geldiği, küslerin barıştığı, büyüklerin elinin öpüldüğü, ailemizden ölen insanları mezarlıkta ziyaret ettiğimiz özel günlerdir. Küçüklüğümüzde daha eğlenceli geçen bayramlar, zaman ilerledikçe, devir değiştikçe farklılaşıyor.

Bayramların değeri, ülkemizde son zamanlarda bu kadar önemsizleşmeye başladı. Ne büyüklerimize saygı gösterilip el öpmek için can atan çocuklarımız var ne de güler yüzüyle minicik çocukları kapısında şekere boğmak için hazırda bekleyen büyüklerimiz.

Annemle babam anlatırlar sürekli eskilerini, öylece dinlerim. Sanki farklı bir yerde yaşıyorlarmış gibi. Onların zamanının kötü olan yönleri tabii ki var ama değerlerimize ciddi anlamda değer veriliyordu. Bayramlar bayram gibi, tatiller tatil gibi geçermiş. Her bayramda, çeşitli aktiviteler, eğlenceler falan olurmuş. Bizim yaşadığımız yer sahile çok fazla yakın olduğundan dolayı bütün etkinlikler de genelde sahilde yapıldığından annem ve babam birinci dereceden gözlemlemişler bunları.

Şimdilerde ise bayramın normal günlerden pek bir farkı kalmadı diye düşünüyorum. İnsanlar özlem giderme amaçlı bir araya gelmek yerine ya da beraber vakit geçirmek yerine bir kısa mesaj ile işin içinden sıyrılmaya bakıyor. Teknoloji geliştikçe zamanın kötüleştiğini düşünenlerden değilim. Teknoloji ne kadar ilerlerse ilersin, bir insan içinde yoksa hiçbir şeyi yapmaz.

Hadi şimdi kalkın, üzerinize güzel ve yeni şeyler giyinin. Tek tek gezin, büyüklerinizi ziyaret edin. Onlar hayattayken kutlayın bayramlarınızı, sonra kutlamadığınız günlerin acısını daha derin yaşamayın.

Hepinize bol şekerli bayramlar.

Doğanın Tersliği

Her şey tersine dönüyormuş gibi. İnsanlar, hayvanlar ve hatta cansız varlıklar bile, olan en ufacık şeye bir tepki veriyormuş gibi. Doğadaki her şey, tersine döndü sanki.

İnsanlar, insanlığından çıkmış. Hiçbiri, kendi yaptıklarının farkında değil. Bencilce hareket ediyorlar, birbirlerine zarar vermeyi planlıyorlar ve birbirlerinden intikam almak istiyorlar. Bunları sadece kendilerini tatmin etme amaçlı istiyorlar. Etrafı düşünmeden, savurganca.

Hiçbir şeye karışmak istemiyorum. Olan her şeyden uzak kalıp, susmak istiyorum. Hiç hakketmediğim suçlamalar karşısında bile susuyorum, susmak zorundayım.

''Kurunun yanında yaş da yanar'' demişler. Bu sözün doğruluğunu fazlasıyla yaşadım. Yaş iken yananlardanım. Sebepsizce, hiçbir nedeni olmadan elimden alınanlar, yasaklananlar. Bunların karşısında sadece susma hakkımı kullanıyorum. Susuyorum, susmak zorundayım.

Artık her şeyin güzel olduğuna, olacağına inanmıştım. O günlerin geldiğini sanmıştım ama... yanılmışım.

Yine bir köşeye çekilip ağlıyorum. Yine boş boş bakıyorum etrafa. Hiçbir şeyde bir anlam bulamıyorum. Yitirdi her şey anlamını. Yine içimdeki yaşama sevinci alındı. Yine koptum hayattan, uzaklaştım.

Susuyorum ve düşünüyorum. NEDEN BEN?

Yaz Tatili

Bu yaz sadece bana değil, gözlemlediğim, gördüğüm kadarıyla hiç kimseye yaramadı. Bundan önceki yaz aylarını düşünüyorum, göz önüne getiriyorum da daha önce bu derece sıkılıp bunaldığımı hatırlamıyorum. Hem hava sıcaklığı bir önceki yıllara göre daha şiddetli, hem de geçen senelerde insan sanki yapacak bir şeyler bulup zamanını değerlendirebilecek aktiviteler buluyordu ama bu yaz, hiç kimsede bir şey yok. Havadan dolayı aktiviteler duruldu, sıkılmaca iki kat büyüdü.

Sıkıntıdan yapmadığım şey kalmadı. Birincisi zaten genelde herkeste olduğu gibi uyku düzenim tamamen alt üst oldu. Sabaha karşı yatıp öğlenin bir vakti kalkıyorum. İştah desek o da yok. Günde bir öğün, o da sadece akşam yemeği yiyorum. Tabii ki sağlıklı bir şey olmadığını kesinlikle biliyorum ama elimden gelen bir şey yok bir tokluk hissi var. Uyku düzeninin bozulmasından kaynaklanıyor olabilir.

Her neyse. Uyanır uyanmaz biraz kendime geldikten sonra bilgisayarın başına geçerim. Önce biraz bir şeyler yazar çizer vakit geçiririm. Sonra da bir şeyler izlerim, oyalarım kendimi.

Gossip girl'ün son 3 sezonunu bitirdim, Küçük Sırlar'a tekrar başlayıp bitirdim ve Shameless'i, Ocak-Şubat arası izlemiş olmama rağmen tekrar izleyip bitirdim. Hepsi bitince şimdi de 1994 Amerika yapımı, Firends (Arkadaşlar) adlı yeni bir diziye başladım. Komedi türünde ve o zamanlara göre oldukça modern düşünceler içeren gayet hoşuma giden bir dizi.

Saat 5-6 olunca, annem işten gelir ve beraber bir balkon sefası yaparız. Bir yandan kahvelerimizi içer bir yandan sohbet ederiz. Akşam yemeğinin ardından bazen dışarı çıkar, geceye kadar vakit geçiririm; arkadaşlarımla ya da kuzenimle falan.

Benim yaz aylarım bu sene, her günü birbirinin aynısı şeklinde geçti ve böyle de devam ediyor. Önümüzdeki yazın gelmesinden ciddi derecede korkar durumdayım. Bakalım neler olacak, önümüzdeki senelerde. Kış ayı da, yazın sıcaklığı derecesinde soğuk mu olacak merak ediyorum.

Benim yaz aylarım böyle işte, sizin yaz tatiliniz nasıl geçiyor bakalım?

İzel'in Drakulası


Dün tesadüfen bir müzik kanalında denk geldim İzel'in son şarkısı olan Drakula'ya. Başlarda şarkının sözlerini pek anlayamadım ama klibe ve sözlere odaklanınca vampirlerle ilgili bir şeyler olduğunu anladım tabii.

İzel, dinlediğim bir şarkıcı olmadı şimdiye kadar ve bu son şarkısıyla da kesinlikle ve asla da olamaz zaten. Eskiden elle tutulur şarkıları vardı tabii, başarılı bir şarkıcıydı ama bulunduğu yoldan çıkmayı tercih etmiş. Drakula adlı parçasının sözleri çok fena ve aynı zamanda komik. Klibi de aynı şekilde. Son zamanlarda zaten kalemle kağıdı karalayan çıkıp şarkı söylüyor, bir de şimdi eskileri de kaybediyoruz. Diğer iyi şarkıcılarımızı da İzel gibi kaybetmemek dileğiyle...

İşte klip: 

Sözleri: Hayvan canımı yakıyor
Hayvan damarımı deliyor
Hayvan kanımıda içiyor
Yapıyor hatayı özürüde yok

Sevişmeyi bilmiyor
Öğrenmek istemiyor
Gündüzleri uyuyor
Geceleri vampir gibi 

Hadi kalk yoluna çekemem
Kendimi sana emdiremem 
Bul bir kurban dişine göre
Hadi başka kapıya pis drakula

Aptal beni aldatıyor
Aptal beni saf sanıyor 
Aptal sabah eve geliyor
Boynuzu yiyecek haberi yok

Hadi kalk yoluna çekemem
Kendimi sana emdiremem 
Bul bir kurban dişine göre
Hadi başka kapıya pis drakula


Şahane Hatalar - Heather Mcelhatton

Ali ile Ramazan'ın ardından başlamış olduğum Şahane Hatalar adlı okuduğum bu kitabı da sizlerle paylaşmak istedim. Çok ilginç ve gayet yaratıcı bir kitap. Şahane Hatalar'ın yazarı, Heather McELHATTON oldukça ince ve detaylı bir şekilde hazırlamış, yazmış olmalı bu kitabı.

Bu kitaba başlamadan önce bir labirente gireceğinizi hayal edin. Eğer bu labirentten girmeyi kabul ederseniz kitabı okumaya başlayın ama korkuyorsanız ve önüne çıkacak olan yol ayrımlarında vereceğiniz kararlara şu an için hazır değilseniz okumayı daha sonraya bırakın. Diyelim ki labirente girmeyi kabul ettiniz. İlerlediğiniz yol sonunda karşınıza iki yol ayrımı çıkıyor. Yaptığınız tercihlere göre gideceğiniz yol belirlenecek. Geçtiğiniz yollar daha önce yaşanmışlıklarınızla dolu olabilir, hayal ettiğiniz bir hayat da olabilir ya da korktuğunuz bir hayat.

Şahane hatalar, fazla kalın bir kitap ve çok uzun süreceğini düşündüğünüz bir kitap olarak görünüyor dışardan bakılınca fakat kitabı elinize aldığınız andan yarım saat sonra sona geliyorsunuz. Tabii bu sizin yapmış olduğunuz tercihlere göre de değişiyor. Bu kitapta kendi maceranızı kendiniz yaratıyorsunuz ve başlamış olduğunuz tek yolda sayısız farklı son var. Unutmamanız gereken bir şey daha var: Her sonda başa dönüp tekrar başlayabilirsiniz. Nasıl olsa herkes ikinci şansı hak eder.

ARKA KAPAK 

                                   KADER DİYE BİR ŞEY VARDIR 
                             VE SİZİN SEÇİMLERİNİZLE DEĞİŞİR.

Bu kitabı okumaya normal bir kitap gibi birinci sayfadan başlayın. İlk bölümün sonunda, önünüze bir yol ayrımı çıkacak. Kararınızı verin ve ilgili bölümlere gidin. Her bölümün sonunda seçimlerinizle kaderinizi kontrol etmeye devam edeceksiniz.

Kitabı okurken bazen hiç beklemediğiniz bir yere ulaşacak, bazen de kendinizi daha önce olduğunuz yerde bulacaksınız. Hayatın size neler hazırladığını asla bilemezsiniz. Ama şunu biliyorsunuz, iyilikler her zaman ödüllendirilmiyor ve bazen hatalı kararlar, şahane olayların başlangıcı olabiliyor. Her yolculuğun sonunda başa dönüp tekrar başlayın, unutmayın, herkes ikince bir şansı hak eder. Yüzlerce farklı hayat sizi bekliyor. İyi şanslar.

''Tıpkı hayatın kendisi gibi, ne zaman ne olacağını asla tahmin edemeyeceğiniz, dopdolu bir kitap.'' ( Forbes )

''Uyuşturucu, tecavüz, patlama, sevgi, aşk, huzur. Duygulu anlatım, kapkara mizah.'' ( Publishers Weekly )

''Raydan çıkmaya hazır mısınız?'' ( NY Times )

''Başroldesiniz, hakkını verin'' ( Newsweek )

LÖSEV Gönüllüsü Olmak Bir Ayrıcalıktır...

Büyük LÖSEV Ailesi, lösemili&kanserli çocuk ve ailelerin bu zorlu mücadelede yalnız olmadıklarını göstermek için sevgi ve azimle çalışan bir vakıftır. LÖSEV kurulduğu 1998 yılından bugüne dek faaliyetlerini duyarlı kişi ve kuruluşların destekleri ve binlerce GÖNÜLLÜSÜ’nün katkılarıyla gerçekleştirmiş; Türk halkının konu hakkında daha bilinçli ve duyarlı olmasıyla beraber tedavide %91'lere çıkardığı başarısını %100’e çıkartmayı hedeflemiştir.

LÖSEV'e gönlünü veren gönüllüler LÖSEV’in her etkinliğinde aktif rol almakta, vakıf çalışmalarına aktif katılım göstererek çocukları hayata bağlamaktadırlar.

Yüreğinde paylaşım ve sevgiye yer olan herkesi Lösev gönüllüsü olmaya davet ediyoruz.

Lösev gönüllüsü olabilmek için aşağıdaki formu doldurmanız yeterli: http://bit.ly/losevgonullusu
Lösev’i Facebook’ta takip etmek için: www.facebook.com/losev0660
Lösev’i Twitter’da da @losev1998 hesabından takip edebilir, #LosevHayatVerir hashtag’i ile  paylaşımlarınızla destekleyebilirsiniz.

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

Ali ile Ramazan - Perihan Mağden

Ali ile Ramazan daha önceden görmüş olduğum bir kitap fakat kapağı ilgimi çekmediğinden, arkasını dahi okumamıştım. Aradan bir yıl geçti ve bir arkadaşım bana hediye amaçlı bu kitabı alıyor ve veriyor. Okudum, ağladım ve bitmesini hiç istemedim. Çok nadir olur, bitmesini istemediğim kitaplar. Ali ile Ramazan da o nadir kitaplar arasında en başı aldı.

Perihan Mağden'in yazmış olduğu Ali ile Ramazan'ın ilk baskısı Şubat 2010'da gerçekleşti. Roman; yasak, ötekileştirilmiş, dışlanmış, itilmiş ve toplumda yok sayılmış iki aşığı anlatıyor. Gerçek aşkı, Ali ile Ramazan'ı.

Kitabın içeriğinden fazla bahsetmek istemiyorum, çünkü daha okumayan çok fazla sayıda kişi vardı. Arka kapağını okuyup, iğrenerek fırlatmış binlerce kişi geliyor gözümün önüne. Fakat kesinlikle okunmalı ve okutulması gerekilen bir kitap, Ali ile Ramazan.

Ali ile Ramazan, birbirlerine bağlandılar. Onlar temizdi, onlar aşıktı ama yaşadıkları yer temiz değildi. Yaşamak, aşklarını yaşatmak istediler ama yaşadıkları toplum buna engel oldu. Yaşadıkları hayat, onlara göre değildi. Dayanamadı Ali, Ramazan'ından hiçbir zaman vazgeçmedi, o nereye giderse o da oraya gitti, peşinden gitti...

...

Ön yargılarla yaklaşılsa da herkesin okumasını istediğim ve tavsiye ettiğim bir kitap. Özellikle zaten ön yargıyla yakalaşan insanlara okutulması gerekilen bir kitap olduğunu düşünüyorum. Ali ile Ramazan, mükemmel. Okurken gözyaşlarınızı tutamayacaksınız ve Ali ile Ramazan'la yaşayacaksınız.

Küçük Bir Çocuk Gibi

İnsanlar birbirlerini anlamamakta çok ısrarlı. Herkes kendini düşünüyor, sadece 'ben' diye bakıyorlar hayata. Kimsenin hayatına saygı gösterilmiyor, kimsenin hayatı kimsenin umurunda değil.

Bazen, umursanmak istiyor insan, önemsenmek istiyor. Birilerinin sevgisine ihtiyaç duyuyor, avucunu açıyor ve bakıyor. Yok, bir sevgi kırıntısı bile yok. Bir insan nasıl susuzluğa dayanamaz, susuz yaşayamaz; işte sevgisizlik de böyle bir şey. İnsan ihtiyaç duyuyor, dayanamıyor sevgisizliğe, yaşayamıyor.

Kimin olduğunun bir önemi yoktur bazen. İnsan, sevgi ve ilgi gördüğü zaman yaşadığını fark ediyor. Nefes aldığını fark ediyor. Küçük bir çocuk gibi ilgi çekmeye çalışıyor. Bir ihtiyaç sadece, ya ömür boyu sürecek bir ihtiyaç ya da anlık.

Kime güvenebilirsiniz ki, kime inanabilirsiniz? Güvende olduğunu da hissetmek ister insan. Birine inanıp, sığınacak bir liman ister. Gözlerine baktığında; susup, dalacağı ve mutluluğu gözlerinde görebileceği bir insan istiyor yanında. Bir ihtiyaç işte...

Güvenebileceğim bir liman gösterin bana. İçinde; inanabileceğim, düşüncelerimi umursayan, hayatıma saygı duyan, beni seven insanların olduğu ve gözlerine baktığımda nefes aldığımı hissettiren biri. Dediğim gibi bunların hepsi bir ihtiyaç sadece. Dayanamıyorum, yaşayamıyorum.

Bu Yaz İzlediklerim

Genelde her yaz internetten izlediğim bir dizi olur. Bu diziler yabancı olur, Türk dizilerini pek izlemem. Tabii seçili olanlar vardır. Bu yaz, izlediğim 3 dizi oldu. Bunlardan biri Türk ve hepimizin bildiği bir dizi. 2 sene önce yayınlanmış ve kısa sürede final yapılan bir diziydi.

1 - Shameless 

Yaz aylarının başlarında, yılın başında 2. sezonuyla ve yine 12 bölümle yayınlanan Shameless var. Shameless, ilk sezonundan beri takip ettiğim bir dizi. Şimdiye kadar en beğendiğim ve izlemekten zevk duyduğum bir dizidir. Shameless, yeri geldiği zaman sizi duygusallığına sürükleyen, yeri geldiğinde de kahkahaya boğan başarılı bir dizi. Sezon başına sadece 12 bölüm olması, Shameless hayranları için pek iyi bir durum değil. 12 bölüm  sonunda 1 sene bekleme payı oluyor çünkü. Shameless her anlamda müthiş bir dizi ve kesinlikle izlenilmesini tavsiye ediyorum. Pişmanlık duyacağınızı sanmıyorum. 

Shameless'in oyuncu kadrosu da şöyle:

William H. Macy - Frank Gallagher
Emmy Rossum - Fiona Gallagher
Justin Chatwin - Steve
Ethan Cutkosky - Carl Gallagher
Shanola Hampton - Veronica Fisher 
Steve Howey - Kevin Ball
Emma Kenney - Debbie Gallagher
Cameron Monaghan - Ian Gallagher
Jeremy Allen White - Lip Gallagher
Laura Wiggins - Karen Jackson
Joan Cusack - Sheila Jackson

2 - Gossip Girl 

Gossip Girl, 6 sezondur devam eden ve çok beğenilen bir dizi. Ben Gossip Girl'ü geçen sene yazın başlamıştım. Kışın da biraz devam etmiştim ama daha sonra bırakmıştım. Şu an 4. sezonunu yarıladım. 6. sezon henüz yayınlamadı. Umarım 6. sezona kadar devam ettirebilirim. 

Gossip Girl'de oldukça iyi ve sevdiğim tarz dizilerden. İzlerken sıkılmıyorum ve bir günde 2 - 3 bölüm rahatlıkla izleyebiliyorum. Gossip Girl de tavsiye ettiğim yabancı dizilerden ikincisi. Çoğu kişi izlemiştir ve gayet iyi biliyordur bu diziyi. İzlemeyenler bile ismini mutlaka duymuştur ve izlemeyen varsa izlesin derim.  

Gossip Girl'ün oyuncu kadrosu:

Blake Lively - Serena van der Woodsen
Leighton Meester - Blair Woldorf
Penn Badgley - Dan Humprey
Chace Crawford - Nate Archibald
Ed Westwick - Chuck Bass
Kelly Rutherford -Lily van der Woodsen
Matthew Settle - Rufus Humprey
Kristen Bell - Gossip Girl
Taylor Momsen - Jenny Humprey
Jessica Szohr - Venessa Abrams
Zuzanna Szadkowski - Dorota Kishlovsky
Connor Paolo - Eric van der Woodsen
Margaret Colin - Eleanor Woldorf
Robert John Burke - Bart Bass 

3 - Küçük Sırlar 

Küçük Sırlar dizisini 2 sene önce televizyon izleyip, takip ediyordum. Final bölümüne kadar da hep izledim. Kaçırdığım bölümleri internette aynı yıl içerisinde tamamladım. O zamanlar, Küçük Sırlar yayına verilmeden bir haber çıkmış, Gossip Girl'den esinlenme ve birebir olduğu söylenmişti. Ben o zamanlar Gossip Girl'ü biliyordum fakat izlememiştim ve bir fikrim de yoktu bu konuda. Gossip Girl'ü izledikten sonra bu yaz, Küçük Sırlar'ı tekrar izleyip benzeyip benzemediğine bakmak için izledim ve kesinlikle bir alakası olmadığını farkettim. Gossip Girl daha geniş bir dizi, Küçük Sırlar öyle değil. Hani karakterler açısında hafif bir benzerlik var ama bu benzerlikler çok abartılacak derecede, aynısı denilecek derecede değil. 

Küçük Sırlar'ın oyuncu kadrosu da şöyleydi:

Sinem Kobal - Su
Burak Özçivit - Çetin
Merve Boluğur - Ayşegül
İpek Karapınar - Arzu
Birkan Sokullu - Demir
Kadir Doğulu - Ali
Ecem Uzun - Meriç
Cem Mehmetcan Mincizozlu - Aslan Cem
Enginay Gültekin - Neslişah
Yıldırım Urağ - Ömer
Gonca Vuslateri - Ceyla
Dilara Öztunç - Heves
Yıldız Kültür - Fikriye
Şenay Gürler - Şebnem
Ebru Akel - Biricik 

Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.